Rakamlarla ELAZIĞ
24
Mart 2004
Çarşamba -
2.
yazı

İlk
yazıma gösterdiğiniz ilgi ve gönderdiğiniz olumlu
görüşleriniz için teşekkür etmek istiyorum. Gönderdiğiniz
yorumlar mutluluk verici olduğu kadar umut vericiydi.
Elazığ’lı gerçekten konulara hakim, okuyor, araştırıyor;
memleketi için en doğru olanını okuyarak, araştırarak
bulmaya çalışıyor. Diğer bir çok ile örnek bir yaklaşım
sergiliyor aslında, ilk yazımda aldığım izlenimler bu
derece umut verici bir yöndeydi. Elazığ’lının konulara bu
derece hassas yaklaşması akıla şu soruyu getiriyor,
Elazığ’ı yönetmeye talip olan insanlar Elazığ’lının
istediği bilgiyi Elazığ’a sunuyor mu? Elazığ’lının
“Başkan olursanız bize ne sunacaksınız” sorusuna tam
manasıyla cevap veriliyor mu? Elazığ’ın sorması en doğal
hakki olan bu soruları, bu haftaki yazımda cevaplamaya
çalışacağım.
Türkiye siyasi tarihi
özellikle son 10 senede inanılmaz değişimler sergiliyor,
öyle ki; değişim sureci her gecen sene daha da hız
kazanıyor. Bu hızlı değişimin altında yatan temel sebep,
insanların bilgiye ulaşma maliyetinin sıfıra yaklaşması ve
bilgiye ulaşma hızının inanılmaz boyutlarda artmasıdır.
Bilgiye hızlı ulasan halk
siyasileri tasfiye edebilirlik yeteneğini artırmış ve
basarisiz yöneticileri tasfiye olma korkusuyla yüz yüze
bırakmıştır. Bu süreç elbette siyasilerin
aleyhine olmuştur. Halktan gerçekleri
saklayamaz hale gelmişlerdir, söyledikleri sözlerin bir
çoğunun halk tarafından sağlaması alinmiş, eğer sağlamada
hata çıkmış ise siyasi tasfiye edilmiş,
yerine başka bir siyasi getirilmiştir. Bugüne kadar
Elazığ’da görev yapmış hangi belediye başkanı ne söylerse
söylesin “Halk yine sağlamasını alacaktır, Malatya’ya
bakıp yapılan tüm rakamsal, sosyal, ekonomik
değerlendirmeler, şimdiye kadar görev yapmış her belediye
başkanını zor dorumda bırakacaktır”. Halkın
olaylara vakıf, her ayrıntıdan haberdar davranışı, tasfiye
sözünü akıla getirmekte, tasfiye sözünü duyan siyasinin
kontrolünü kaybetmesine sebebiyet vermektedir. Bu
kontrol katibi sadece Elazığ’da değil: dünya’da da
görülmektedir. Bir gerçek daha var ki, hangi siyasi
kontrolsüzce, panik havasında seçmenin önüne gitmeye
çalışmış ise, secimi kaybetmiştir.
Tasfiye olma korkusu olan
yönetici ne yapar? Reklam panolarını doldurur, resimlerini
her yerde görmek mümkündür. Açılışlar yapar, açılıştaki
simalara dikkat ediniz, hep ayni simalardır “güçlü
görünmek için, kendi çevresini oradan oraya koşturup
durur”. Tasfiye korkusu
olan bir siyasetçinin secim dönemlerinde ilk işi bölgede
güçlü olan bir aileye veya iş adamına ya plaket vermek, ya
da her ortamda güç odaklarına hürmet ve şükranlarını
göndermektir.
Bilinç altında yatan durum: bu masrafı seçildiğim
zaman nasılsa çıkarırım mantığıdır. Evet bu
belki 20 sene önce mümkündü ama bugün artık mümkün değil.
20 sene önce en yakın komşu ilimiz Malatya’yı görmeyen bir
çok seçmen vardı fakat simdi Malatya’ya günün her
saati gidebilir aksam dönebilir bir seçmen kitlesi var.
Sadece Malatya değil tabi, Elazığ’lı artık
sadece askerde değil-
istediği zaman- istediği şehiri
maddi imkanları dahilinde görebilme şansı var.
Yani seçmeni afişlerle, yakın durulan ailelerle ikna
etmek artık mümkün değil, seçmenin lehine: siyasinin
aleyhine bir durum söz konusu.
Rakamlar neden önemli?
Rakamların en büyük avantajı, size ortalamayı
verir ve olayları objektif değerlendirmenize
yardımcı olur. Söyle bir örnek vereyim: sizin X
ülkesinde 100 yerel para birimi kadar zenginliğiniz olsun.
Ne anlamı var? X ülkesinde yaşasaydınız; zengin bir hayat
mı yasayacaktınız fakir bir hayat mı? Bilemiyoruz... Ama X
ülkesinde ortalama gelir 5 yerel para birimi ise ve sizin
100 yerel paranız varsa siz X ülkesinde zenginler arasına
girersiniz. Yani ortalamaya
bakmadan eldeki miktara bakmak hiçbir anlam ifade etmez,
ortalamaya bakınca nerede olduğunuz görmeniz daha da
kolaydır. Şimdiye kadar Elazığ’da yapılan
girişimleri değerlendirmek için ortalamaya bakmak doğru
bilgiye ulaşmamıza yardımcı olacaktır. En yakın
ilimiz Malatya’ya bakalım, neden Malatya? Malatya’nın
Elazığ ile benzerliği doğal koşullar açısından aşikardır,
çok basit bir örnek: Malatya’da bir urun ürettiniz
Ankara’ya satacaksınız, yol masrafı hemen hemen Elazığ ile
aynidir. Bir urun ekeceksiniz, hava koşulları ve toprak
yapısı aynidir, gibi.
Malatya’ya
baktığımızda son on sene içinde yaşanan üretim artısı,
Elazığ’da yaşanan üretim artısından %85 daha fazladır.
Yani Elazığ’da 100 genç is bulana
kadar Malatya’da 185 genç is bulmuştur. Elazığ’ın
her 100 genci is bulduktan sonra 85 genci is için
beklerken, Malatya’da bu 85 kişi is yerlerinde yerlerini
almış, tecrübe kazanmaya başlamışlardır. Bu durumda 100
birim ortalamada Elazığ 85 birim geri kalmıştır. Yani
kandırılmak istenen seçmene –biz hizmet getirdik- demek, X
ülkesinde birine –sana 100 yerel para- verdik demektir,
100 yerel para verdin ama bu nedir? Anlamı yok: ne zaman
anlam kazanıyor? X ülkesinde ortalama nedir? Ortalamaya
baktığımızda çıkan sonuç, her 100 gençten 85 gencimizin
işsiz bırakıldığını görüyoruz.
Bu belediye başkanının suçu
mudur? Bugün Türkiye’de bir araştırmaya yapmaya gerek yok,
kaç kişi Gaziantep Milletvekillerini tanır? Kime
sorsanız Gaziantep’i, Gaziantep yapan Celal Doğan’dır
cevabi alınacaktır. Özellikle doğu illerinde,
belediye başkanlığı bir çok zaman Milletvekilliğinin önüne
geçer çünkü doğu illerinde Belediye Başkanı halkın ailesi
gibidir, milletvekilleri Ankara’ya gider: belediye başkanı
halkın yanında kalır, halkın sorunlarını birebir görür
yaşar. Her sabah işe giderken bile yoldaki çukura
arabasıyla halk gibi kendi de düşer, Milletvekili doğuya,
kendi iline geldi mi, belediye başkanı kadar ilinde
kalması mümkün müdür? Yani doğu illerinde öne çıkan her
zaman belediye başkanıdır. Kimse milletvekillerinin
hataları arkasına sığınmamalıdır, simdi belediye seçimleri
var, genel seçimlerde millet vekillerini de
değerlendireceğiz, simdi sıra başkan adaylarının
sırasıdır.
Gecen yazımda da
belirtmiştim, Elazığ tarihi seçimini yasamakta, bence
Elazığ kadar Türkiye’de bu secimde tarihi sonuçlar
çıkaracak. Bu secimin kilit partisi DYP dolayısıyla bence
olaylara yön verici ili Elazığ’dır. DYP
Genel Başkanı Ağar’a neden oyunlar oynanıyor hiç
sorgulanmış mıdır? Geçmişinde bazı faaliyetlerde bulunmuş
bir anket kurumu, Ağar’ın oylarını inanılmaz düşük
göstermeye çalışıyor, öyle ki ulusal basın bile bunun
mümkün olmadığını ileri sürüyor. Her tuhaflığın
altında bir ideoloji olduğuna inanırım, sanki
Ağar’ın milliyetçilik unsurları içeren bakışından rahatsız
olan bir cevre Ağar’ı saf dışı etmek istiyor. Bir de
belediye seçimlerini kazanamazsa, -sanki Türkiye
tarihinde böyle bir örnek varmış gibi- genel
başkanlığı bırakması öneriliyor, hemen ardına da yeni
genel başkan adayları hazırlanmış bile, tek tek
sıralanıyor. Böyle -organize davranışlar her zaman
bende soru işareti uyandırır-. Sizce neden Ağar’ın
üstüne organize bir şekilde gidilmeye calışılınıyor?
İleride güç kazanacak olmasından mı? Yoksa Ağar’ın ülkeyi
savunur, bağımsız, iş adamlarından, holdinglerden uzak
söylemlerinden rahatsız olanlar mı var? İşte Elazığ bu
noktada kilit il pozisyonu alıyor, Ağar’ı hiçbir yerden
susturamayanlar, kendi ilinde kaybettirmeye çalışıyor
olamaz mi?
Son olarak, bir tecrübemi
paylaşmak istiyorum sizinle. Bir ekonomist arkadaşım çok
ilginç bir şey söylemişti, “doktorları anlamıyorum,
neden tedavi etmek yerine hastalığın kaynağına gitmiyorlar”
demişti ve eklemişti “kansere çare bulmak için
harcadıkları zamanı, neden kanser olunduğunu bulsalar olay
çözülür. Kanser olan insanlara baksınlar: bu insanlar
geçmişte en çok hangi meslekle uğrasan insanlar? Araba
tamircisi mi? O zaman arabayı oluşturan maddeleri tek tek
incelesinler, bu maddelerde en çok hangisi kanserojen
madde içeriyor bulsunlar, kansere neden olan maddeyi hangi
ilaçla nötr edebiliriz ona baksınlar”. Bu sohbet bana
hep şunu anımsatır “birileri sorun var diyorsa, sorunu
çözmeden önce, sorun var diyen kişinin geçmişine
gidilmelidir, ne islerle uğraşmış ona bakılmalıdır. Sorun
kaynağı incelendikten sonra amaç daha rahat anlaşılacak,
çözüm daha hızlı ve etkin bulunulacaktır, zaman kaybı ve
yanlış davranış olmayacaktır.
Elazığ’lı seçmenlerimizin
her ayrıntıyı incelemesi gerektiği, her secimden daha çok
özen göstermesi gerektiği bir seçim olacak. Tüm
seçmenlerimize kolaylıklar diliyorum, Elazığ’lının
kararının hem Elazığ için hem de ülke için hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Bu yazı hakkında yazara yorumlarınızı bu form
ile ulaştırabilirsiniz.
Yine mi ?
“Sandığa Gidelim Kim Seçilirse Artık”…?
18
Mart 2004
Perşembe -
ilk yazı
Türkiye siyasi tarihine baktığımızda, tarih illeri sahneye
alması için farklı nedenler arıyor. Tarih Isparta’yı
Demirel’le, Malatya’yı İnönü ve
Özal’la Antalya’yı Baykal’la
sayfalarına yazdı. Tarih Elazığ’ı Ağar’la sahneye
alacak mı, veya almış mıdır bunu zaman gösterecek.
Türk toplumunda, dünyada olmayan farklı bir gelenek var:
Isparta diyince Demirel’i hatırlamak, Malatya diyince
Özal’ı hatırlamak sadece ve sadece Türkiye’ye özgü bir
gelenektir. Örneğin İngiltere Türkiye’nin yarısı kadar
olmasına rağmen, insanların birbirini bilirlik oranı daha
yüksek olması gerekirken, İngiltere’de Tony Blair nereli
diye sorsanız, İngiliz halkının %99’u bu soruya cevap
veremez, hatta ilgilenmez. Her liderin nereli
olduğunu bilmek istemek gibi, sosyal bir geleneğimiz var.
Bu geleneğin altında yatan sebep aslında çok önemli, “ekonomik
kaygılar”...
Bu
geleneğin sosyal boyutundan daha çok, ekonomik boyutu ilgi
çekicidir. Bir il genel başkan çıkarınca, o ilin reklamı
olmaya başlıyor, bir de o il başbakan çıkarırsa, ilgisiz
bir şekilde: ilde bulunan arsa değerlerinden, evlerin
değerine kadar herşeyin değeri artıyor. Yani o ilde
yasayan herkes, kağıt üzerinde –hükümetin
kurulduğu ilk gün, ortada bir yatırım, girişim yokken-
zenginleşiyor. Bunun sebebinin iki boyutu
var, biri psikolojik, biri ise ekonomik. Yakın illerde
yasayan bir çok girişimci başbakan iline yatırım yapar
diye, gelip o ilde dükkan almak ticaret yapmak istiyor: (otelcisi
başbakanın çevresine yakın olmak için, kar etmeyi
düşünmeden otel kurmak, lokantacısı kar etmeyi aklına
getirmeden, başbakana ve misafirlerine yemek verip,
onlarla tanışmak için, hemen lüks bir restorana açmak
istiyor) bu olayın psikolojik boyutu: dükkanların
makro anlamda değerinin artması ise olayın ekonomik
boyutunu bize örnekliyor. Kulağa ve ilmin mantığına uygun
bir durum, daha önce illerin istatistiklerine
baktığımızda: örneğin , Ankara’da merkezde bir arsanın
fiyatı 10 sene içinde dolar bazında %177
artmışken, Rize’de merkezde bulunan bir arsanın değeri
%280 civarında arttığını görüyoruz. Üstelik
Rize’deki bu artısın Ankara ilinin artış hızından çok daha
hızlı olması dikkat çekici (halk tabiriyle, mal ve
hizmetlerin kapış kapış satın alınmasından: fiyatlar daha
hızlı yükseliyor). Olay başlangıçta tamamen psikolojik
başlıyor ama ekonomik sonuçlar veriyor. Nasılsa başbakanın
ili; buraya çok yatırım gelir diyenin, o şehirde ticaret
yapmak istemesi, o ildeki büyüme hızını artırıyor. Tabi bu
uzun soluklu bir yaklaşım. Uzun soluklu fakat olası bir
yaklaşım.
Bugüne gelirsek: Elazığ bu ilmi gerçeklerin neresinde?
Genel seçimlerin bir ön-yoklaması olacak yerel seçimlerde
partiler ne kadar aktif? Yani Elazığ halkının
gerçeklerden faydalanabilmesini sağlayabilecek vizyona
sahip partiler var mi, bu tur bilgiler halka sunuluyor mu?
Bir çok önde gelen Elazığ’lı, bırakın bu gerçeklere
yakınlığı, Türkiye siyasi tarihinden silinmiş bir parti
adayının seçilebileceğinden bahis ediyor. İnsanlar
kendi kaderini kendi belirler, ancak unutulmaması
gereken bir durum: insanlara kaderlerini liderler sunarlar.
Hangi lider daha iyi anlatıyor ve seçmeni inandırıyorsa; o
seçilir. Başka lider çok daha iyi bir gelecek sunma
imkanına sahip olabilir ancak bunu anlatamazsa,
seçilememesi gayet doğaldır. AKP iktidar partisi,
bu yönde bir avantajı var ama Elazığ’da yapılan anketlerde
sıralamalarda geriye düşmesi çok doğal. Elazığ’ın
tarihinde bu kadar ceza aldığı hiç görülmemiştir.
MHP secimin en sessiz partisi durumunda, MHP Elazığ
seçmeninin –asker ocağı- gibidir. MHP tarihinde bu kadar
sessiz kalmamıştı, ne rakiplerine karsı bir çıkısı: ne de
rakiplerinin bir yanlısını öne sürüpte “ben bunu
yapmayacağım” diyebilmiştir, sessiz sedasız sonucu
beklemeye koyulmuş izlenimi veriyor. Her ankette öne çıkan
duruma bakılırsa ilk iki sırada kimin olduğunu değişen DYP
ve SP çıkıyor, uçuncu sırayı MHP ve AKP yine sıra
bilinmeden paylaşılıyor. AKP’nin artısı
iktidar partisi olması; zayıf karnı Elazığ’a
verilen tarihsel cezalar. DYP’nin
artısı genel başkanı; zayıf karnı
konulara pasif kalması, ilimli politikacı olmak isterken:
politikanın bazı kurallarına ters düşmesi. SP’nin
artısı önceki yatırımları; zayıf karnı
iddia edilen yolsuzluklar, partisinin
tarihten silinmiş olması. MHP’nin artısı
Elazığ’daki kemik tabanı, zayıf karni henüz
bir çıkış yapamamış olması, akla getirdiği soru kadro
eksikliği mi yasaması?
Bu
yerel secimler Elazığ tarihinin en ilginç seçimleri
olacak, iki taraf ağır basıyor ve iki tarafın birbiriyle
benzerlikleri -hoş olmayan- yönlerde ikiside sadece
“belediye başkanlığına adaylar”. İki tarafında
iddialı bir söylemi yok, DYP’nin -doğal-
iddiası Genel Başkanı olması, SP’nin –doğal-
iddiası “yaptıklarım yapacaklarımın garantisidir” demesi.
Ufak tefek söylemelerden başka, bir plan bir açıklama yok.
Elazığ bu kadar –doğal- iddialarla ancak ve
ancak –doğal- sonuçlarla karsılaşır. Yani
Genel Başkanın var, bu kadar yeter bana oy ver diyerek mi
oy temin edilecektir? Yoksa Elazığ, şimdiye kadar
yapılanlarla yetinecek bir şehir midir? Şimdiye kadar
yaptıklarım size yeter fazlası fazla denilerek mi
ikna edilecektir? Yarış çetin geçecek deniliyordu, yarış
değil çetin geçsin, yarışa bile benzeten var mi bu seçimi
sormak istiyorum?
Tarihi olaylarla karşı karşıya olan Elazığ, bir kaç
basit söylemle ikna edilmeye çalışılıyor. Elinde
fırsat olan değerlendirmiyor, fırsat olmayanda diğerinin
pasifliğinden yararlanıp oy almak istiyor. Yolsuzluk
iddiaları varken adaylar Elazığ’a vaad de bulunamaz mi? En
azından Elazığ’a bir söz verilemez mi ?
belediyeyi şeffaflaştıracağım, bundan böyle tüm
ihaleler internetten halkımızın gözü önünde ilan edilecek,
denilemez mi? Bu vaadi vermek için belediyeye çok büyük
bütçe mi gerekiyor? Çok basit bir söz ve çok basit bir
işlem. Yapılmamasının tek nedeni var, nasılsa rakip:
yolsuzluktan bahsetmedi, ek bir vaade ne gerek var, secim
günü gidelim sandığa kim kazanırsa artık...?.
Kısaca yine is Elazığ’lının –kotunun iyisini—seçmesine
kalıyor. Elazığ’da politika yapılıyor, siyaset yapıl-a-mıyor:
herkes nasılsa zayıf: suya sabuna dokunmaya gerek yok
mantığıyla Elazığ’a tüm adaylar zarar veriyor.
Bir
sonraki yazıma Rakamlarla Elazığ gerçeği ile
devam edeceğim, gelecek yazımda politikacılarımızın
Elazığ’ı ne tur rakamsal gerçeklerden mahrum bıraktığını
anlatmaya çalışacağım...
• Yine
mi ? “Sandığa Gidelim Kim Seçilirse Artık”…? |
|